27. Ağu, 2015

HENÜZ BOZULMADAN…

LÜTFEN TÜM MAKALELERİ DERS GİBİ, GEÇMİŞ TARİHTEN BAŞLAYARAK SIRASI İLE OKUYUNUZ.

 

HENÜZ BOZULMADAN…

İster amatör isterse profesyonel bir anlayışla başlasın, dünyadaki tüm yapılar üzerinde, başlatanın bir hayali ve başarı isteği vardır.

Küçük bir bakkal da açılsa büyük bir fabrika da… Açan, emek veren bir hayal kurar, başarmak ister.

İyiler iyiyi başarmak ister, kötüler kötüyü başarmanın hayalini kurar. İki tip insan dört farklı ana karakter yapısı vardır ki bu dört yapıya daha sonraki günlerde değineceğiz. Biz bugün iki tip ve yapıları ile ilgili paylaşımda bulunacağız. İyi insan/iyi yapı, kötü insan/kötü yapı.

İyi insanların başarmaya çalıştıkları şey yapmak, onarmak, yetiştirmek iken; kötü insanların başarmayı çalıştıkları şey ise bozmak, yıkmak, yetişmiş olanı lekelemek, alt etmek vb. üzerinedir.

İyi olanlar iyiliğe, kötü olanlar kötülüğe hizmet eden yapılar ve insanlar inşaa ederler. Eğer insanı, doğduğu andaki saflığını düşünürsek, ona bir inşaa malzemesi, yetişkin ve artık geri dönülmez kişiliğe büründüğünde de ona "ürün" diyebiliriz.

Benim ve benim gibi düşünenlerin felsefesine göre insanı “iyi bir ürün” olarak görmek en önemli hedefimiz.

Biz aileler, ailesi olmayanlar için yuva ve yetiştirme birimleri, ne kadar çabalasak da çevresel etkileyici faktörlerin çokluğu nedeni ile çoğu zaman inşaa malzemesi olan insan, bizim çizgimizin dışında bir ürün olarak ortaya çıkabilir.

Bizler çocuklarımızı kötü sözel, işitsel, görsel faktörlerden uzak tutmak istedikçe arkadaş, medyadaki yanlış programlar vs. onları olumsuz etkilemektedir.

Çocuklarımızı önce kişilik olarak güçlendirip, sonra iyi-kötü farkını öğretmeliyiz. Çocuğun psikolojik ve fizyolojik gelişimine uygun olarak, henüz o aşamaya gelmeden ilgili döneme hazırlamalıyız. Okula başlamadan okullu olacağı, ergenliğe girmeden ergenlik döneminde yaşayacakları, yalnız yaşamaya başlamadan başına gelebilecekleri... Bu konularda tecrübemiz olmasa bile başkalarının tecrübelerinden yola çıkarak anlatabiliyor olmamız gerekiyor. Çünkü tecrübeyi dinlemenin bedeli sıfırken, tecrübeyi kazanmanın maliyeti çok pahalı olabilir. İşte bu noktada biz yetişkinler devreye giriyoruz. Önce kendimizi eğitiyoruz sonra henüz bozulmadan çocuklarımızı…

Standartları olan insan davranışları, kişisel gelişim karşıtlarının fazlasıyla gündeme getirdiği bir konu. Standart ya da standart üstü olmak kötü bir şey değildir. Zaten kişilik ve benlik, ne olursa olsun bizim ortaya koyduğumuz farklılıklarımızdır. Burada kastedilen standart davranışlar, temel insan davranışlarıdır. Asansöre bindiğinizde içeride olan "kişi ya da kişilere selam verin" öğretisi ve standardının kimseye bir zararı olmaz. "Anne/baba, öğretmen, patron v.s. kişilerin size söylediği şeyleri kişisel algılamadan önce bunu neden size söylediği konusunda düşünün." standart davranış öğretisinin de bir zararı olmaz. Örnekleri çoğaltabiliriz. Standart ve üstü davranışlar insanı makineleştirmez. Toplumun kontrolünü ve huzurunu sağlar. Dinlerin temeline baktığınızda da bu böyledir. İnsan ilişkilerini düzenler, toplumun devamı ve kontrolü için davranış ve sınırları belirler, hayat felsefesi verirler. Yaşantısını prensipler ve hümanizm üzerine kurmuş dini inancı olmayan insanlar da kendi kontrollerini sağlarlar ve kendi içlerinde tıpkı dinlerde olduğu gibi disiplinler oluştururlar. Ayrılma noktaları ise yaratılış ve ölümden sonrası kısmıdır. Niyeti iyi ise dini inancı olsun ya da olmasın dinlerin iyi insan felsefesi ile aslında paralel bir yapı çizerler. İnsan, doğası gereği inançsız yaşayamaz. Kimisi yaratanına inanır, gücünü ondan alır, kimisi kendisine inanır, gücünü kendi içinden gelen sesle kendinden alır. Kötüye güç veren yapı nedir? Cevabı dahi insanı kötü hissettiriyor ki bu düşünce bile bir inanç ürünüdür!

İnsanın doğasında sevgi var, merhamet var,.. nefret var, acımasızlık var... Bu ve benzeri özelliklerin diğerine göre baskın olması kişiden kişiye değişiyor. Neden iyiyi değerlendirmeyelim?

Standart davranışlar, toplum içinde nerede ne yapılacağını, ne söyleneceğini, ne tepki verilmesi gerektiğini, hangi davranıştan sonra ne tepki alacağını ya da kendisini koruması gerektiği anları kestirebilecek stratejik gözlem yeteneğini kazandırır. Bu da hem kişiyi, hem de başkalarının haklarını korur. Toplum içinde huzur ve mutluluk hakim olur. Kişinin karakteri değişir mi? Hayır, ancak kişiliği gelişir. Yani kötü özelliklerini bastırmayı ve sebebini, iyi özelliklerini kullanabilmeyi öğrenir ve bu standart davranışlar kişinin tüm yaşamına yansır, özgüveni artar.

Birey henüz çocukluk döneminde her şeyi kişisel algılamamasını öğrenirse, hakların yalnız kendisine ait olmadığını bilirse, öfke kontrolü eğitimi alırsa; yaşam sürecinde hem kendisi daha az sinirli, sıkıntılı günler yaşar hem de yaşatır. Çoğu tartışma hatta cinayet, kişisel bencillikten, yanlış anlaşılmak ya da anlamaktan, kendisini doğru ifade edememekten, anlık öfke kontrolünü yapamamaktan vs. kaynaklanmaktadır. Kişiliğimizi geliştirici “kişisel gelişim eğitimleri” adı verilen aslında her bir konusu kendi içinde bir disiplin olan çatıdır. Başta insan ilişkileri ve iletişim konusunun yoksunluğundan kaynaklanan sorunlar aslında, ilkokul aşamasında gelişim eğitimlerinin de verilmesi gerektiğini göstermektedir.

Karşımızdaki insanın o andaki durumunu anlayabileceğimiz yalnızca yüzde oluşan, temelde sekiz olmak üzere 3.000 çeşit ifade bulunmaktadır. Karşımızdakinin ruh halini anlayabiliyor yani onu okuyabiliyor olduğumuzda ancak stratejik davranış sergileyebiliriz.

“Ben” ifadesi süreklilik haline geldiğinde kişi artık egosu ile konuşuyor, demektir. Ego, hem kişinin hem de toplumun huzurunu bozar.  Çocuklarımıza bencillik yaptığı zaman, daha önce kendisine anlatmış olduğumuz ve hatta bir kukla ile “bak şimdi bu senin içindeki ego, eğer sen bencillik yaparsan ya da başkalarını üzersen içindeki bu ego duygusu kazanır”,  “sakın buna izin verme. Sen iyi çocuksun. İyi ol, iyiler daima kazanır!” dediğimizde çocuğumuz kişilik, benlik kazanma yolunda ilerler. Egosu yüksek insandan iyi bir ekip üyesi ve iyi yönetici olmaz.

Biz kendimizi eğitmeliyiz çünkü çocuklarımız bizi ve davranışlarımızı kodluyorlar yani örnek alıyorlar, kopyalıyorlar. Zaten biz ne kadar mükemmel olmaya çalışırsak çalışalım çocuklarımız çevresel kötü etkiler ile yoğruluyor. Çünkü kötü şeyler, esneme gibidir, etkisi çabuk yayılır, hemen uygulanır. Esneme kelimesini okurken dahi esnemeye başlarsınız…

Psikolojik rahatsızlıkların çoğu kişinin nerede nasıl davranması gerektiğini bilmemesi, başkalarının kendisine karşı olan sözlü ya da fiziki davranışlarını nasıl algılaması ile ilgili yorumu yapamaması, hayattaki bireysel güç formüllerini bilmemesi, aciz ve güçsüz olması ya da fazlaca güçlü ve etkili olmaya çalışması vb. konuların içinde çırpınmaktan kaynaklanıyor. Çocuk ve yetişkinler çevresel faktörlerin onları etkilemeyeceği şekilde algılarını geliştirir ve değiştirirlerse ve insan ilişkilerini iyi öğrenirlerse kendilerini bu hayatın içinde kaybetmezler.

Algılarını iyi kullanırlarsa dünya medyasından tutun da çizgi filmlerin içindeki mesajlara varıncaya kadar  iyi mesaj okuyucu olurlar. Bu ve benzeri konular aslında bireyin yalnızca kendisi ile ilgili değil, toplumla ilgilidir. Küresel rekabetin son hızda olduğu dünyada olan strateji oyunlarını daha iyi anlarlar. Ülke politikalarının yalnızca yönetime ve kişilere bağlı olmadığını görürler. Kullandıkları ürün ya da gıdaların firmalarının nereye hizmet ettiğini bilirler, ona göre satın alma ya da almama kararı verebilirler. Yani kendi kuyularını bilinçsizce kendileri kazmazlar. Bağımsızlığın yalnız ve yalnız kişinin kalitesi ve algısıyla çözülebileceğini görürler. Domino etkisine inanırlar. Boş şeyler ile vakitlerini harcamazlar, zamanlarını çalışma ve gelişmeye harcarlar. Teknoloji, konusu ne olursa olsun legal üretim, iletişim, strateji, ulaşım, bilim, finans, savunma, eğitim vb. konularda yeterli olduğu zaman, tarihini bildiği ve ders çıkarttığı zaman bir ülke bağımsızdır ve güçlüdür.

Birey, stratejik olduğu zaman yıkılmazdır. Örneğin sosyal medyayı nasıl kullanıyoruz? "Ben tatile gidiyorum, evimde kimse yok. Hırsızlık için müsaitim." ya da hiçbir şekilde uluorta beyan etmeyeceğimiz, konuşturulamayacağımız konularda "Ben .............. şeklinde düşünüyorum. Bana karşı olanlar lütfen beni durdursun. Hiçbir şekilde beni konuşturamayacak olanlar, bakın ben her şeyi yazıyorum. Hangi konuda güçlüyüm, hangi konuda zayıfım...hepsini öğrenebilirsiniz, böylece beni daha kolay yıkabilirsiniz. Alın, bakın bu da benim çoluğum, çocuğum... en zayıf noktalarımın fotoğrafı!"...

Lütfen sosyal medyayı doğru kullanalım. İyiliği ve iyiliğin güzelliğini, icatları konuşalım. Irk, dil, din, sınıf ayrımı olmaksızın dünyanın büyüklerini konuşalım. Kendi milliyetçiliğimizi tabii ki de yapalım ama başkalarını yıkmayalım. Savaşların temeline bakalım, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler neden, hangi sektörler için harcanıyor, görelim. Bize göre yetersiz diye görülen kişilerin aslında yeterli ve başkaları adına çok da başarılı çalışanlar olduğunu görelim. Dünyaya sahip çıkalım. Dünyanın ismini bilmediğimiz nerelerinde bebek ölümleri yaşanıyor ya da yaşatılıyor, onlara bakalım. Her alanda iyiler çoğaldıkça kötüler kaybedecek, lütfen buna inanalım. Öldüğümüzde geride bırakacağımız bir mirasımız olsun, boşuna dünyaya gelmiş olmayalım. İsim yapmaya gerek yok, insanlık için yapılmış herhangi iyi bir şey...

Irkımız, dilimiz, dinimiz, ülkemiz ne olursa olsun en iyisini yapmamız gerekiyor. İyi, içinde iyiyi barındırır. Kötülük beslenmediği ve desteklenmediği sürece kaybetmeye mahkumdur.

Ben kimseden üstün değilim, yalnızca kendimi iyi geliştirdim yani insan olarak “iyi bir ürünüm!” diyebilmeliyiz.

Kendimiz ve en önemlisi çocuklarımız yani geleceğimiz için bir şeyler yapmamız gerekiyor, onlar henüz bozulmadan…

Sürekli gelişim için sizi olumlu geliştirebilecek kişi ve programları izlemeye devam edin...

01/09/2015 tarihinden itibaren site içinde bulunan "Ders" bölümünde derslerimize başlıyoruz... Kendiniz, aileniz, çevreniz, içinde bulunduğunuz toplum, ülkeniz ve dünya için bekliyoruz.