4. Oca, 2016

ATATÜRK'ÜN ZEKASI...

 

...

Emir Faysal da İngiliz birlikleri de Halep’e girmişti. Hükümet konağını ele geçirmişlerdi! Halep sokaklarında silahlı çeteler vardı.


Mustafa Kemâl Paşa durumu şöyle anlatmıştı:

“Şehrin doğu tarafında bir kalabalığın içine girdik; bunlar askeri kıyafetini taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; saldırgan bedeviler otomobilin etrafını sardılar ve her tarafına yüklendiler."

Şoföre: Dur! Emrini verdim. Elimde Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabileceği lisanla sordum: "Reisiniz nerededir?"

Cevap verdiler: "Hepimiz reisiz!"

Derhal karar vermek lazımdı; kırbaçla vurmağa başlayarak: "Çekilin!" diye bağırdım. Gayr-i ihtiyari çekildiler; emrettim: 

"Çabuk reisiniz karşıma gelsin!"

Reisleri geldi; ona dedim ki: "Sizin de içinde bulunduğunuz karşı cephede üstünlük bize geçmiştir ; ama herkes mağlubdur. Bu akşam yanıma geliniz; sizinle görüşeceklerim var."

"Emredersiniz." dedi ve uzaklaştı.

Şoföre: "Çabuk geriye!" emrini verdim.

Haleb’in içindeki karargâha döndüm; biraz sonra şeyh geldi. Ona uygun bir merasimle kabul ettim ve sordum: "Benden ne istiyorsunuz?"

"Şimdilik bin altın, silah, cephane, dedi. Bin altını o akşam verdim; silah ve cephane için vaad ettim.”


Halep, İngiliz bombaları ve Emir Faysal asilerinin saldırısı altında inliyordu. Gâzi Paşa had safhada hastaydı ve çekilen bir orduyla taktik savaşına girmişti, direniyordu…


O, şöyle anlatıyordu: “Ben Halep şehrinde tam deyimiyle bir sokak harbi yönettim. Saldıranlar, tamamen yenilmiş ve bozguna uğramış olarak defedildiler ve kovalandılar. Şehirde duruma tamamen hakim olduk ve sükunet kuruldu.”