HER TAŞ YERİNDE AĞIR
HER TAŞ YERİNDE AĞIR
Sığınmacıların sayısı her geçen gün artıyor. Beraberinde ülkemize ağırlığını da taşıyor. Ancak onlar da göz göre göre ölüme terk edilemezdi.
Danimarka ve İsviçre, ülkelerine giriş yapmak isteyen sığınmacıların elinde 1.000.-$ bırakarak, geri kalan parayı, değerli eşyayı, "sizin barınmanız için gerekli kaynak" deyip, alacağını açıklamış... Eğer 7-8 ay içinde ülkeden çıkış yaparlarsa ellerinden alınan geri verilecekmiş, yoksa bakım hibesi olarak kalacakmış. Peki, işi gücü olmayan bir insan, kendisi ya da ailesi için elindeki para ile bir süre geçinmek yerine 1.000.-$ ile ne kadar zaman, ne yapabilir? Açıkçası "Gelmeyin, geleceğiniz varsa, göreceğiniz de var!" ifadesinin kıssadan hissesi...
Her kültürün bir duruşu, giyimi, günlük yaşam tarzı vardır. Buraya gelenlere dilenci muamelesi yapılmasını üzülerek izliyorum. Bizler bir hafta duş almayalım, bir valizle dünyanın ortasında kalakalalım, üstelik ailemizi, evimizi, özgürlüğümüzü ve vatanımızı kaybedelim, psikolojimiz çöksün, nasıl oluruz? Lütfen sığınmacılara daha insani davranalım. Onlar ülkeleri için değeri olan insanlık için de bizim nazarımızda değeri olan insanlar. Ülke olarak pek de parlak bir durumda olmayabiliriz ancak ülkede çok parlak hayat yaşayanlar da var, onları sosyal rojelere çağırıyorum.
Sığınmacılara iş verilmesi konusu işsizliğin yoğun olduğu ülkemizde çok tartışma konusu oldu. İşsizliği çok iyi bilirim, halk kendi açısından haklı ancak bu işin bir başka ve çok önemli yönü de var.
Vakti zamanında bir siyasetçinin konuşmasını dinlemiştim. Benim dinlediğim ilk konuşması idi. "Devlet istihdam merkezi değildir." demişti ve ben çok şaşırmıştım.
Şaşırmamın birden fazla sebebi vardı. Ben İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Orada öğrendiğim net bir cümle vardır. "Devlet istihdam KURUMUDUR." yani içinde merkez kelimesi geçmez ve bu çok bilinen bir ifadedir. Siyasetçiler, her konuda kompedan olamaz bu nedenle birden fazla konu ile ilgili danışmanları olur... bu danışman nasıl böyle bir ifade hatasını öğretebilir sorusu, şaşırmamın birinci sebebi idi.
İkinci sebebine gelince... Eğer bir insanı boşta yani zamanını belirli birşeye odaklanmış olarak tutarsan toplum düzeninde bazı hoş olmayan davranışlar gelişebilir. Örneğin Ali işsiz. Evdekiler ister istemez taleplerini baba Ali'den istiyorlar. Talepler haklı olarak yerine getirilemese dahi eşi ve çocukları mecburi taleplerini yineliyorlar. İnsanın içinde istediği kadar inanç ve etik değerler olsun... eğer o sırada tüm kapılar kapalı ve evde de süt bekleyen bir bebek varsa, baba istem dışı da olsa o sütü farklı şekillerde almaya yeltenebilir. Yani bir bardak süt, istemeden de olsa suç unsuruna dönüşebilir. Bununla birlikte Ali düşük ücretle bile çalışıyor olsa idi, aklını oyalayacak, bedenini yoracak bir takım şeyler ile dolu olacaktı. Ali işsiz iken hem ekonomik sıkıntılar hem zamanının çoğunu kendisine sorun bildiren bir aile ile geçirdiği için bir süre sonra psikolojik sorunlar, hayatla başa çıkamama, aile içi şiddet de başgöstermeye başlayacaktır.
Sonuçta az bir gelirle de olsa toplumun geneli için belirtiyorum, işsizlik durumunda işe yerleştirme ve iş şartlarını oluşturma anlamında "Devlet istihdam kurumudur." ve bu sayede potansiyel suç oranını kontrol altında tutarken toplumun sosyal patlamasına da engel olmuş olur.
Zamanı şartlara göre yönetmek ve her duruma göre ivedi stratejiler üretmek çok önemlidir. Her ne yaşıyor isek; hemen geliştirmemiz gereken düşünce şudur:
1."Hayatta ne yaşıyorsak, ilk defa biz yaşamıyoruz." bilinci ile önce kendi psikolojimi sağlamlaştırmalıyım.
2."Şartlar o gün ya da bugün için bunu gerektirdi, böyle oldu." demeli, toplumsal şoku üzerimden atmalıyım.
3."Daha önce benim ya da ülkemin durumunda kalan oldu mu? Onlar ne gibi doğrular ve yanlışlar yaptılar? Ben nasıl bir yol haritası izlemeliyim?"
4."Süreci acil ancak mükemmel olmasa da gelecekte daha büyük sorun teşgil etmeyecek şekilde doğru yönetmeliyim."
5."Yakınımdaki insanlar benden farklı ise; ya ben onlara ayak uydurmalıyım, ya da onlar bana. Burası benim ülkem olduğu için en insani şartlarda sığınmacıları benim ülkemin onları rahatsız etmez formülleri ile topluma uyum sürecini yönetmeliyim."
6.Mutlaka sağlıklı olsun olmasın, psikolojik destek verilmesini sağlamalıyım.
7.Türk halkını empati konusunda mutlaka yönlendirmeliyim. Çünkü burada toplumun iki kanadı var.
8.Sığınmacılara karşılık yapılan dış yardımları kuruşuna kadar doğru ve onların da duyabileceği şekilde anons kanalları aracılığıyla aleni kullanmalıyım.
9."Acil olarak, devletin kadrolarını zayıflatmadan insani sosyal projeler üretmeli, gerekli yerlere önerilerde bulunmalı, olamıyorsa mahalli olarak, kendime çıkar sağlayıcı olmayan gerçek sosyal projeler yürütmeliyim. Ailelerin minimum da olsa gıda, giyim ve barınma ihtiyaçlarına destek olabilmeliyim. Yapabilecekler için, mahalli olarak sığınmacıların topluma uyumunu sağlayıcı, iyiniyet ve sohbet içeren sosyal aktiviteler düzenlemeliyim. Belki özellikle de çocuk ve gençler için varsa bilen mahalli sanatsal faaliyetler düzenleyebilirim, gün içinde boşlukta kalmamış olmalarını sağlarken onları topluma ve kültüre uyuma yönlendirmiş olurum."
Çünkü bir süre sonra TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ HALİNE GELECEĞİZ. Eğer diğer ülkelerin gözü ile onlara bakarsak batının öğütücü dişlilerinden ne farkımız kalır? Aksi halde onların istediği Ortadoğu Projesine hizmetkarlıktan öteye gidememiş oluruz.
Sürekli gelişim için, sizi geliştirecek kişi ve programları izlemeye devam edin...
En son yorumlar
29/04/2019 tarihli yayında belirttiğiniz bilgi düzeltmesi yapılarak tekrar servis edilmiştir. Tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla,
Hassasiyetiniz, uyarınız ve katma değeriniz için çok teşekkür ederim. Bana ulaşan bilgi bu doğrultudaydı, gerekli düzeltme yapılacaktır.Saygılarımla,
Olay doğru ama cümleler provokasyon kokuyor. 100bin değil 10bin. Fakir olarak değil, istanbul'da 1950 lerde vefat etmiştir. Böylesi bir fedakarlığı milleti kışkırtmak için ne hale getirmişsiniz
orchid